Selim, EBRD’nin bugün açıklanan Bölgesel Ekonomik Görünüm raporunun ardından, Türkiye ekonomisindeki gelişmelere ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
EBRD’nin Türkiye’nin ekonomik büyümesini 2023 için yüzde 3,5 olarak öngördüğünü ancak geçen yıl büyümenin yüzde 4,5 ile beklenenden yüksek gerçekleştiğini dile getiren Selim, bunun hizmet ve inşaat sektörlerindeki güçlü performansa bağlı olduğunu ve özel harcamaların da yıl boyunca dayanıklı kaldığını bildirdi.
Selim, mali ve parasal duruştaki sıkılaşmanın ekonomiyi soğutması ve özel tüketim artışını yavaşlatması beklendiğinden, Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 2,7 büyümesini öngördüklerini belirtti.
“Reel olarak değer kazanan TL’nin görece güçlenmesi ve Haziran 2023’ten bu yana atılan sıkılaştırıcı adımlar sayesinde, yıllık enflasyonun bu ay zirve yapmasını ve hazirandan itibaren yavaşlamaya başlamasını bekliyoruz. Bu adımlar arasında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) politika faizini yüzde 8,5’ten yüzde 50’ye çıkarması, zorunlu karşılıkların artırılması, niceliksel sıkılaştırma önlemleri, seçici kredi sıkılaştırması ve kredi büyümesine getirilen sınırlamalar ve kamu harcamalarında kesintiler yer alıyor. Ancak enflasyonist baskılar güçlü kalmaya devam ediyor ve bu da, faizin daha uzun süre yüksek kalması ve enflasyon beklentilerini çıpalama ihtiyacının altını çiziyor.”
Rafik Selim, ekonomik büyümenin bu yıl hafif şekilde yavaşlamasının ardından 2025’te yüzde 3’e yükselmesini beklediklerine işaret ederek, “Ekonomide orta vadede daha güçlü büyüme, yetkililerin ortodoks para ve maliye politikalarına bağlılıklarını sürdürmeleri ve yapısal reformların daha hızlı uygulanmasıyla desteklenebilir.” diye konuştu.
Ancak çoğu dış kaynaklı bazı risklerin bulunduğunu ifade eden Selim, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olan ve bu yıl ekonomik büyümenin yüzde 1’in altında kalması beklenen Avrupa’daki görünümün bu kapsamdaki temel risk olduğunu dile getirdi.
Selim, Türkiye’yi çevreleyen bölgedeki jeopolitik gerilimlerin artması ve sıkı dış finansman koşullarının da bu riskler arasında yer aldığını bildirdi.
EBRD Bölgesel Başekonomisti Selim, Türkiye’nin geçen hazirandan bu yana ekonomide ortodoks politikalara dönüşünün yerli ve uluslararası yatırımcılar arasında güvenin iyileşmesini sağladığını belirterek, “Buna birçok şekilde şahit olduk.” ifadelerini kullandı.
“Bu, Ocak 2020’den beri görülen en düşük seviye. Ayrıca, Fitch’in martta Türkiye’nin uzun vadeli kredi notunu B’den B+’ya yükseltmesi, ardından bu ay S&P’nin not artırımına gitmesi ve Eylül 2023’ten bu yana tüm büyük derecelendirme kuruluşlarını görünümlerini yukarı yönlü revize etmesiyle Türkiye, 10 yılı aşkın bir sürenin ardından ilk kez büyük bir derecelendirme kuruluşundan not artırımı aldı. Piyasaların güvenini gösteren diğer işaretler ise 3 ila 5 kat arasında fazla talep gören ve ilk tahminlerin altında oranlarla gerçekleştirilen iki Eurobond ihracı ki bu da yatırımcıların güçlü ilgisini ve iştahını gösteriyor. 12 aylık kümülatif portföy akışı da, Eylül 2022’de 20,3 milyar dolarla en yüksek net çıkışa ulaştıktan sonra Mart 2024’te 14 milyar dolar net girişe dönüştü.”
Selim, Türkiye’nin cari işlemler açığında da iyileşme kaydedildiğini ve kümülatif 12 aylık cari işlemler açığının Mayıs 2023’te 60 milyar dolara ulaştıktan sonra Aralık 2023’te 45,2 milyar dolar ve Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) yüzde 4,1’ine, Mart 2024’te ise 31,2 milyar dolara gerilediğini söyledi.
Selim, brüt uluslararası rezervlerin Mayıs 2023’teki 97,1 milyar dolardan Mart 2024’te 123,1 milyar dolara yükseldiğini belirterek, bu hafta başında açıklanan kamu harcamalarına ilişkin tasarruf önlemlerini memnuniyetle karşıladıklarını söyledi.
“Kamu tasarruf ve verimlilik paketinin, 2023’te esas olarak depremle ilgili harcamalar nedeniyle genişleyen mali açığı azaltması bekleniyor. Daha sıkı mali duruş enflasyonla mücadele sürecini destekleyecek, kamunun iç talebini sınırlayacak ve diğer öncelikli alanlardaki harcamalar için mali alan yaratabilecek. Ayrıca, esnek çalışma düzenlemelerinin geliştirilmesi, idari organizasyonun gözden geçirilmesi ve e-tebligat sisteminin kullanımının yaygınlaştırılması gibi harcama verimliliği, önceliklendirme ve yeniden yönlendirme tedbirlerinin uzun vadeli kazanımları ve uygulama sürelerinin ötesinde kalıcı olumlu etkileri olabilir.”
Selim, Türkiye’nin Orta Vadeli Program ve 12. Kalkınma Planı’nda net yapısal reform hedefleri ortaya koyduğunu kaydederek, beşeri sermayenin geliştirilmesine, yatırım ortamının iyileştirilmesine, sermaye piyasalarının derinleştirilmesine, kamu maliyesinde reform yapılmasına ve verimliliğin artırılmasına, rekabet gücünün geliştirilmesine ve potansiyel büyümeyi artırmak için yeşil ve dijital dönüşümün ilerletilmesine öncelik verildiğini anlattı.
Rafik Selim, mali ve parasal duruşun sıkılaştırılmasıyla Türkiye’nin büyük potansiyelinin hayata geçirilmesi için yapısal reform gündeminin ileriye dönük olarak daha fazla önem kazanmasının kritik olduğunu sözlerine ekledi.